Kültür & Sanat Haberleri

Richard Serra’ya göre Sanat Bir Şey Değildi. Her Şeydi.

Richard Serra dün öldüğünde, neredeyse 30 yıl öncesine, Metropolitan Sanat Müzesi’ndeki bir sabaha, onunla ve Almanya doğumlu sanat tarihçisi eşi Clara Weyergraf’la birlikte Jackson Pollock’un 1950 tarihli sıçrama ve damlama tablosuna baktım: ” Sonbahar Ritmi.”

Müze açılır açılmaz, Met’in en ucundaki galeri henüz boşken buluşmaya karar vermiştik. Tabloyu inceleyen Serra, kafese kapatılmış bir aslanın havasına sahipti; ileri geri adım atıyor, uzaklaşıyor, bütününü görüyor, sonra da bazı ayrıntıları incelemek için tekrar içeri giriyordu.

“Sanatçıları geleneklerden ne kadar kurtulup tarihi değiştirebildikleriyle değerlendiriyoruz” dedi. Serra’nın özü buydu; onun durumunda, heykeli yeni bir alana itmek. Başka neden sanatçı olalım ki? O böyle düşünüyordu. Eski okul. Eski Ahit. Onun için sanat ya hep ya hiçti.

Savaş sonrası Amerikan gücü ve küstahlığının, Pollock gibi devlerin çocukları olan kendi kuşağının Amerikalı sanatçıları arasında bu düşüncesinde elbette yalnız değildi.

Bununla birlikte, kamuoyunun eserine ilişkin algısının 180 derece ters döndüğünü görme sürecinde, pek çok sanatçı onun yapmaya kalkıştığı şeyi başaramadı.

Onca yıl sonra, tıpkı Serra’nın yıllardır anlamadığı gibi, bugün de halkın geniş bir kesimi Pollock karşısında şaşkınlığa uğramaya ve zaman zaman sinirlenmeye devam ediyor. Met’i ziyaret ettiğimizde Serra’nın dev çelik heykeli “Tilted Arc” hala taze bir yaraydı. Kamu görevlileri onu 1989’da Aşağı Manhattan’daki adliyelerin dışındaki bir plazadan kaldırmıştı. Diğer sanatçılar kaldırmaya itiraz etti, ancak öğle yemeklerini plazada yiyen ofis çalışanları Belediye Binası’na yalvardı. Bunu değerli açık alanlarını bölen bir izinsiz giriş, çirkin bir duvar olarak gördüler. Serra hâlâ öfkesini bir şeref madalyası gibi taşıyordu.

Haberois Editör

Türkiye'nin bir numaralı haber platformu olan Haberois, okuyucularına en güncel son dakika haberlerini tarafsız olarak sunar.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu